20 Ocak 2009 Salı

ada değildir insan

feysbuk olsun yutup olsun büyük ihtimalle görmüşsünüzdür ama, tropfest kısa film festivalinin finalistlerini izlemeyenler varsa eğer:

http://www.youtube.com/watch?v=zrdxe9gk8gk (ya da "mankind is no island" diye aratınız)

http://www.youtube.com/watch?v=namxkx0xrsy (ya da "marry me" diye aratınız)

bunlar dışında the wildflower ve an imaginary life'ı da pek sevdim ben, işi gücü olmayan onlara da bakabilir.

harun diye bi içecek yaptık, böğürtlenli bi çay var indian spice diye liptonun, bi yemek kaşığı ondan, bi yemek kaşığı filtre kahve, kahve makinasına dolduruyoruz, iki kupa da su. şeker de eklendi mi mistik bi tadı olduğunu iddaa edio ml. neden harun adı derseniz, o tamamen bizim evin iç dinamiklerinin "sonradan hatırlamak ve çağrışım" üzerine kurulu olmasından kaynaklanıyor. yeni bi defter alıp tarih ve saat yazıyoruz: "her şey burda başlıyor"


biterken rastlantıyı da analım:

"ada değildir insan,bütün hiç değildir bir başına ; anakaranın bir parçasıdır, bir damladır okyanusta ; bir toprak tanesini alıp götürse deniz, küçülür avrupa, sanki yiten bir burunmuş, dostlarının ya da senin bir yurtluğunmuş gibi, ölünce bir insan eksilirim ben, çünkü insanoğlunun bir parçasıyım; işte bundandır ki sorup durma çanların kimin için çaldığını ; senin için çalıyor."

14 Ocak 2009 Çarşamba

teşkürler

mektup dediğimiz şey insanları nasıl bu kadar mutlu edebiliyor, evrenin muammalarından biri bence. dün akşam, söz konusu evrende özellikle beni hedef alan bir mucize gerçekleşmediği takdirde kesinlikle kalacağım bir dersin sınavından gayet keyifsiz bir şekilde geri döndüm ve masamın üzerinde kocaman beyaz bir zarf gördüm. bin beş yüz milyon ışık yılı uzaktan ada'nın el yazısını tanıyabilme kabiliyetim sonucunda, daha ayakkabılarımı çıkarırken sevinmeye başladım. bu arada son bi kaç haftada üçü ada'dan üçü de kürşatla orçundan gelen (toplamda nerden baksan altı eden :) ) posta ulaştı evimize. bunların içlerinden çıkan kara kedi kartpostalı ve sandman sayısı ben de özellikle bi heyecan yarattı diyebilirim. sonuç olarak, avrupanın çeşitli ülkelerindeki postanelere uğrayarak bize bişiler gönderen pek şahane arkadaşlarıma hakikaten teşekkür ederim, çok mutlu olduk.


ps: bi de yazın ortasında beş kuruş param yokken gelen kesmeşeker cd'sini ve şahane röportajı ve de amerika'ya gelen bi paket sigarayı anmayı da borç biliyorum. dünyanın dört bi yanındaki posta servisleri adeta benim mutluluğuma çalışıyor.