21 Aralık 2008 Pazar

i love you much, its not enough

Sevdiğinde çekip gitme zamanı gelmiştir.
Göğüslerinin arasına başını sakla,
nefes al yürü çek git...
Hayat sürprizlerle dolu
Eczaneden çıkıyorum.
Teraziden şimdi indim.
80 kilo çekiyorum.
Seni seviyorum.

-blaise cendrars

Belki de bunu yapmalıydık. Birini sevdiğini anladığında çekip gitmeliydik. Eskiden çok kıymet verdiğim biri, birini bir anda seversin ama sevdiğini bir anda anlamazsın demişti. Tam tersi de olabilir, mühim değil, ikisi için de farklı önerilerim var.


1. Bir anda anlamıyorsak

Yani yavaş yavaş anlıyorsak, en başta küçük bir işaret alıyoruzdur muhakkak. Onu görünce midede kelebeklerin oluşması mesela çok kesin bir semptom. Bu şarkıyı dinlese çok sever diye düşünmek de bir semptom, ancak daha belirsiz zira sadece tanıdığımız kimselere de yapabiliriz bunu.

İşte bu işareti alınca, işleri ağırlaştırmak gerek. Çünkü her ilişkinin başı güzel. İlk ilan-ı aşka kadar heyecanlı her şey. Gerisi, kimle birlikte olduğunun önemi olmaksızın, aynı. Sigaranın ilk nefesi gibi. En güzel yeri başlaması.

Birine ilgi duyduğunu düşünüyorsa kişi, hemen bu konudan uzaklaşıp işleri ağırdan alıp yaşananın tadını çıkarmalı. İlişkiyi, aşk itiraflarını mümkün olabildiğince geciktirmeli. En sonunda, artık hormonlarına ve de kalbine karşı çıkamadığı noktada da artık söylenmesi gereken, seni seviyorum ve bu yüzden gidiyorum olmalı.


2. Bir anda anlıyorsak

Bir anda anlıyorsak âşık olduğumuzu, zaten güzel kısımları bunu anlamadan evvel yaşamışız demektir. İçinin erimesi, kalp atışının hızlanması, endorfin salgısı, göz kırpma sayısında artış, gereksiz neşeler ve yan etki olarak gereksiz hüzünlenmeler. Acaba diye sormalar. Güzellik burada bence.

Ve bir anda âşık olduğumuzu anladığımızda bunu hedef kişiye söylemeden evvel son bir güzel gün geçirmekte fayda var diye düşünüyorum. En son, unutulmaz, büyülü bir günün ardından artık söylenmesi gereken, seni seviyorum ve bu yüzden gidiyorum olmalı. Ada’da ya da Rotterdam’da olabilir. Paris fazla klişe, hem de turist yoğunluğu böylesi yüksek olan bir şehirde yeterince büyülü bir gün geçiremez insan. Yani en azından ardından terk etme gelen bir ilan-ı aşka yakışacak kadar büyülü bir güne yetmez.


Her iki şartta da, nasıl anlıyorsak sevdiğimizi, her ne haltsa yani, sevdiğini bildiği gibi terk etmeli kişi.


Bu dakika, bu enlem ve boylam üzerinde, oda sıcaklığında, normal koşullarda buna inanıyorum.


Eğer sevdiğimi söyleyip gidebilseydim zamanında, bugün geçmişimi böyle hatırlamayacaktım.

Ve gelecekte, çok sevdiğim bu adamı kokuşmuş bir nefretle anmaktansa sanırım ona, onu sevdiğimi ve bu yüzden gittiğimi söyleyeceğim.

Bilemedim nedir, ne değildir. Bu gerçeklik düzeyinde buna inanıyorum ve canımın içi çocuk gidiyorum.

18 Aralık 2008 Perşembe

Arizona Dream

G : Life is beautiful.
A : Grace?
A : Do u think it'd be really bad if I.. um.. kissed you?
G : No..
A : No?

Bu sahneden başlayıp sonuna kadar tekrar tekrar izliyorum sürekli. Lili Taylor ne muhteşem oynamış. Axel'a bakışları, dudakları. Ekrana atlayıp sarılmamak için zor tutuyorum kendimi..

17 Aralık 2008 Çarşamba

.back to the old copy of myself.

.sanırsam ben de bir sistem geri yüklemesi durumu söz konusu. eskisi gibi sessizce oturuyor, konuşmuyor ve insanlar tarafından yöneltilen "konuş da biz de sıkılmayalım" gibi yorumlara maruz kalıp gülümsüyorum. bu da güzel. hem uzun zamandır ilk defa mutlumsuyum. can sıkıcı olabilirim konuştuğumda, sustuğumdan daha da fazla. belki de olmam ama benim canım sıkılıyor konuştukça.
.evet bu konuda bencilce davranıyor olma ihtimalim var tabi. bir noktada daha bencilimdir, doğumgünü kavramını sevmem, başkalarınınkine de yeniden önem vermemeye başladım. eskiden kutlardım bir yerlerden öğrendikçe, ama bitti o dönem. kimse alınmasın. ben içimden geldikçe "iyi ki varsın iyi ki hayatımdasın" derim, demesem sarılırım, severim, okşarım vs. anlaştık mı?
ben peşin peşin söyledim her şeyi.
sevgiler herkese.

8 Aralık 2008 Pazartesi

.flowers in the "wine".


.bu da neyin nesi demeyin. şimdi hemen anlatacağım. evet ben deliyim. şarap şişesinde çiçek yetiştiriyorum. evet her gittiğim yerden taş toplar, çantamı 5 kilo daha ağırlaştırır dönerim. sonra o taşlar hemen müzik setim üzerindeki yerini alır. şişelerim de çıplak durmasın diye güzel kokulu çiçekler toplarım.
.güneşin henüz ılık saatlerinde uyanırım. saatim her ne kadar gün doğumunda çalsa da ben onu ısrarla kapatır uyurum. bazen de zaten uyuyamadığımdan penceremden dışarı bakar, güneşi beklerim. doğsun da ısınsın diye ellerim.
.sanırım biraz saçmalamak istedim. evet her zaman bu kadar mutlu ama şapşal kelimelerle göremezsiniz beni.
.artık şişem boş ama çiçeklere can verdi. hemen yeni bir şişe alınası ve yarın içilesi.
.sevgiler herkese.

5 Aralık 2008 Cuma

Hayat, çizgi filmlerden daha komik..

İnsanlar avcı olduklarını sanıyor beni de av olarak görüyorlar heralde. Elmır Fad misali hayatımın kapısını omuzlayarak kırıyor ve hayatıma girdiklerini sanıyorlar. Bense arka kapıyı açmış bir şekilde bekliyor oluyorum onları. Girdikleri hızla çıkıyorlar hayatımdan. Bense çok sevdiğim havucumdan bir ısırık daha alıyorum..