24 Temmuz 2008 Perşembe

it doesn't get much better than this 'cos this is how we live our glory days.

Sergileri gezdik, filmlere gittik, istanbulun çeşitli noktalarında bolca alkol aldık, çok çok az uyuduk, sahafları gezdik, turşulara, balıklara, sokaklara baktık, içtik,içtik, sokak kahvelerinde oturup çay içtik, sürekli konuştuk, daha çok içtik, daha da az uyuduk, güzel yemekler yedik, aynı şeyi düşünüp birbirimize bakıp güldük, bi kısa filmde kızılırmak sinemasının merdivenlerini gördük, günlerce bi türlü eve gidemedik, uçan evde uyuya kaldık, garip garip bi sürü şey oldu, biz de daha çok konuşup, daha çok içtik, sonuçta gene eve dönemedik, karaköye inerken ‘ istemek ve başarmak, ne garip kelimeler’ yazıyordu sokakta, ‘aa 6.45’ dedim, kapandı onlar dediler, üzüldüm, ada’nın gönderdiği cdyi dinledim, ee sonra daha da çok içtik, iyice az uyuduk, sokak kedilerini sevdik, hiç susmadan konuştuk, çok yorulduk, o kadar ki sonunda eve gelip uyumaya çalıştığımızda uyuyamayıp tekrar dışarı çıktık, gözlerim kıpkırmızı oldu, sesim kısıldı, başımız ve boğazımız ağrıdı ve bunlara ilaç olarak gene içmeye karar verdik (sekiz birayla kişisel rekorumu kırdım sanırsam bu noktada) ve tekrar bi türlü eve dönemedik. Böylece günler geçti. Şimdi nohut pişirip, film falan izliyoruz sakin sakin iki gündür.

Söylemek istediğim, bir, her türlü eğlenebiliyoruz. Turşulara ve balıklara bakarken de eğlenebildiğim insanlar için kaldırıyorum kadehimi, geri kalanlar gerçekten önemli değil. İki, pulp’tan geliyor:

come & play the tunes of glory - raise your voice in celebration
of the days that we have wasted in the cafe in the station.
learn the meaning of existence in fortnightly instalments.
come share this golden age with me in my single room apartment
if it all amounts to nothing - it doesn't matter, these are still our glory days.

.................

oh & i could be a genius ,if i just put my mind to it i,
i could do anything ,if only i could get 'round to it.
oh we were brought up on the space-race, now they expect you to clean toilets.
when you have seen how big the world is how can you make do with this?
if you want me i'll be sleeping in - sleeping in throughout these glory days.

these glory days can take their toll, so catch me now before i turn to gold.
yeah we'd love to hear your story
just as long as it tells us where we are - that where we are is where we're meant to be.
oh come on make it up yourself - you don't need anybody else.
i promise i won't sell these days to anybody else in the world but you. no-one but you


temmuz tam bu işe göredir bana kalırsa
gel bağışlayalım birbirimizi

15 Temmuz 2008 Salı

Baba, Parası.. Ve hiç bi bok..

Babamın kalçasında bir türlü geçmeyen dolaşım bozukluğu vardı hepinizin bildiği üzre. Bilmem kaç küsür hocaya, tedaviye gittik ama hala geçmedi. En azından ilerlemedi, kalça kemiği çökmedi de şükürler olsun. Protez kesin bir çözüm olarak görülüyor ama kalça ameliyatı gibi zorlu bir ameliyatın masasından babamın kalkma ihtimali çok düşük. O yüzden yürüyemeyene kadar her türlü tedaviyi denemek istedi babam. Haklı da. Bir klimayla başlıyor hepsi de topu topu. Klima yüzünden astım. Astım yüzünden kullanılan bir ilaç. İlaç yüzünden dolaşım bozukluğu. Modern tıbbın mucizeleri işte (astımın hala geçmemiş olması da heralde tıbbın cilvesi oluyor bu durumda).

Bunun yanında perşembe günü biyopsi olucak prostatında aşırı bir büyümeye rastlanmış. Yüzde bilmem kaç kanser olma ihtimali var. Bakalım ne çıkacak sonucunda. Dua etmekten başka yapılcak bi' şe' yok sanırım. Haa bir de güçlü olmak lazım. Türk filmi repliği gibi.

Bütün bunlar için su gibi para gidiyor. Annem söylediğine göre bu biyopsi için 200 lira malzeme parası, 1000 lira da ameliyat parası ödemiş. Bir hocaya tek bir muayene olmak 150 liradan başlıyor. Ve her ay alınan yüzlerce liralık ilaçlar. İnsanlık için üzülüyorum. Biz bulmuşuz bu parayı ama ya başkaları?

Ve ben bütün bunların arasında hayaller kurmaya kalkıyorum. İnterrail'e gitmek istiyorum. Babamla belki de geçireceğim son vakitler yerine kimbilir nerede olmak istiyorum. Annemin tek başına didinip çalışarak kazandığı paraları yemek istiyorum. Hayırlı evlat işte. Karşı çıkacaklarını bildikleri halde dövme yaptırmak istiyorum (parası da onlardan çıkacak tabi). Off off.

Kısacası hayat bok gibi..

alpr

3 Temmuz 2008 Perşembe

Büyücülük yaz okulu açıldı!

"Mantık insana ihtiyacı olanı verir, büyü ise insana istediğini" sloganıyla hem de. Erken kayıt yaptıranlara uçan süpürge (plaka, taşıt vergisi vs. size aittir) ve kursumuzun amblemini taşıyan cadı şapkası hediye.

Hayatın bu blogu okumasını istiyorum. Dursun biraz mola versin, hele bir soluklansın. Hep üstüme üstüme geliyor. Ayıptır.

İnsanın hafızası ne kadar zayıf olabilir acaba? Her şeyi unutup baştan başlamak bu kadar zor olmasa gerek. Denemek istiyorum. Denemek isteyen birine ihtiyacım var. Denemek istemeye meyilli birisi var. Denemek isteyip istemediğini hala söylemedi.

İnterrail vakti gelsin artık. Çok sıkıldım buralardan...